Cemiyet Hayatı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cemiyet Hayatı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kasım 12, 2009

Masonların Ağzından Mason Olmak


Mason Nedir Mason Kimdir Ünlü Türk Masonları Gerçekmi Efsanemi

''Masonların Ağzından Masonluk ve Ünlü Türk Masonları''


Ülkemizde 1909 yılından beri faaliyet gösteren Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası bir internet sitesi kurdu. mason.org tr. adresli sitede, masonluk hakkında merak edilen tüm sorulara yanıt veriliyor.

Türk masonlarının lideri Kaya Paşakay, "Gizli olmak, gizemli kalmak gibi bir amacımızın olması ne mümkün, ne de gereklidir" diyerek, masonluk hakkında doğru bilgileri vermeyi hedeflediklerini belirtiyor. İşte masonların tarifiyle masonluk.


Masonluk nedir?

Günümüzdeki masonluk, Rönesans ve reform süreçlerini izleyen aydınlanma çağında kurulmuş; akılcılık, bilimsellik ve insanlığın oluşumundan bu yana ortaya çıkarak, insanlığın gelişimine ve bilgi birikimlerine katkıda bulunmuş bir kültür ve fikir üst yapı kurumudur.

Amaçları neler?

Semboller ve alegoriler aracılığı ile aşıladığı yüksek ahlâk ilkeleri ve erdemleri özümletmeye çalışarak, olgunlaşmalarına yardımcı olduğu üyeleri masonlarla, dünyada din, dil ve ırk ayırımı olmaksızın tüm insanların eşitlik ve barış içinde kardeşçe yaşayacakları bir sevgi düzeninin kurulmasını sağlamaya çalışmak. Masonluk, bu ülküsünü insanlık Mabedi inşası olarak tanımlar.

Nasıl mason olunur?

Yeni üyelerin, yasa ve tüzüklerde belirtilen niteliklere uygun, Allah''a inanan, hür, belli bir kültür seviyesine sahip, aydın, çevrelerinde iyi tanınan, iyi ahlaklı, namuslu, dürüst, şerefli ve çalışkan kişiler olmalarına özen gösterilir. Bu nedenle adaylar özenle incelendikten sonra dernek üyeliğine kabul edilirler.

Mason eşinin sıfatı ''Hemşire''dir. Bir adayın masonluğa kabul edilmesi için eşinin rızası şarttır. Masonların 18 yaşını doldurmamış erkek çocukları için yılda bir kere masonluğu tanıtıcı özel toplantılar yapılır.

Allah inancı olmayan giremez
Masonlar ilkelerini şöyle sıralıyor:

-Masonluk, Allah''a inanan bir Kardeşlik Kurumu''dur.

-Tüm insanlar için ortak bir insanlık Ülküsü''nün gerekliliğini kabul eder. Bu ülkünün gerçekleştirilmesi için şu noktaları önemli sayar: Sevgi, saygı ve hoşgörü, insanın temel hak ve özgürlüklerine saygı, hak ve vazife eşitliği, evrensel kardeşlik, bilimsel gelişme.

-Masonluk, vicdan, inanç ve düşünce özgürlüğünü temel bir hakkabul eder.

-Masonlar, vatandaş olarak ülkelerinin yasalarına uymak ve vatanlarına sadakatle hizmet etmek zorundadır. Masonlar için, ülkelerinin bağımsızlığı kutsaldır.

-Masonlar, Loca adı verilen birimler halinde çalışırlar. Loca, tarafsız ve huzurlu bir ortamdır. Localarda din ve politika tartışmaları yapılamaz.

-Masonluk, üyeleri arasında din, mezhep, ırk, dil, inanç, unvan ve makam ayrımı yapmaz. Hiçbir inancı ve ülküsü olmayanları arasına kabul etmez.

-Masonun amacı her bakımdan gelişmiş bir insan olmaktır.

-Masonluk, hiç kimseyi mason olması için zorlamaz. Mason sıfatını kazananlar, istedikleri an üyelikten ayrılabilir.

Masonluk siyonist bir gizli örgüt mü?

Hayır. Masonluk Siyonist bir kuruluş değildir. Yahudilikle ve Yahudilerle hiçbir ilgisi yoktur. Siyonizm, Masonluğun kuruluşundan çok sonra ortaya çıkmış bir olgudur. Masonik semboller Hz. Süleyman tarafından inşa edilen mabedin yapımına ilişkin efsanelere dayandığından, masonluğun Yahudi kuruluşu olduğu sanılır. Hristiyan dünyasında, piskoposlar ve rahipler; İslâm dünyasında şeyhülislâm, imam ve diğer önemli din önderi masonlar vardır.

İşte Türkiye''deki ünlü masonların listesi

Padişah bile masondu

Devlet adamları ve politikacılar
* Osmanlı Padişahı V.Murad
* Şehzade Kemalettin Efendi
* Şehzade Nurettin Efendi
* 5.Murad''ın Başmabeyincisi Ahmet Seyid
* Sadrazam Koca Mustafa Reşit Paşa
* Sadrazam Ali Paşa
* Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa
* Sad. Tunuslu Ethem Paşa
* Sadrazam Hayrettin Paşa
* Sadrazam Mithat Paşa
* Sadrazam Ahmet Vefik Paşa
* Sadrazam 1. Hakkı Paşa
* Sadrazam Talat Paşa
* Maliye, Maarif ve Evkaf Nazırı M.Raşit Are
* Bahriye Nazırı Cemal Paşa
* Maliye Nazırı Cavit Bey
* Maliye Nazırı Tevfik Bey
* Hariciye Nazırı Ahmet Nesimi Sayman
* Nafia Nazırı Ali Münif
* Posta Nazırı Kirkor Agaton
* Devlet Adamı ve Yazar Ethem Pertev Paşa
* Devlet Adamı ve Musikişinas Prens M.Abdülhalim Paşa
* Prens Aziz Hasan Paşa,
* Devlet Adamı ve Şair Süleyman Asaf
* Şam Valisi ve Abdülhamid''in Damadı olan Damat Ahmet Nami Bey
* Ankara Valisi Reşit Paşa
* İttihat ve Terakki Fırkası Umumi Katibi Mithat Şükrü Bleda
* Maliye Müs. Faik Süleyman,
* Hürriyet Kahramanı Resneli Niyazi
* Büyük Millet Meclisi Reisi Kazım Özalp
* Başbakan Hasan Saka
* Başbakan S. Hayri Ürgüplü
* Adalet Bakanı Mümtaz Ökmen
* Başbakan Yardımcısı Akif İyidoğan
* Dışişleri Bakanı Bekir Sami Daça
* Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras
* Dışişleri Bakanı Selim Sarper
* İçişleri Bakanı Mehmet Cemil Uybadın
* İçişleri Bakanı Şükrü Kaya
* Adalet Bakanı Hasan Menemencioğlu
* Milli Eğ. Bakanı Vasıf Çınar
* Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati
* Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel
* Milli Savunma Bakanı Münir Birsel
* Milli Savunma Bakanı Hulusi Köymen
* Tarım Bakanı Reşat Muhlis Erkmen
* Çalışma Bakanı Mümtaz Tarhan
* Tic. Bakanı Zühtü Velibeşe
* Tic. Bakanı Ahmet Dallı
* Milli Emniyet Bakanı Celal Tevfik Karasapan
* Atatürk''ün Yaveri, Bolu Milletvekili Cevat Abbas Gürer

Askerler

* Humbaracı Ahmet Paşa
* İngiliz Amirali ve Türk Müşiri olan Hobart Paşa
* Abdülaziz''in Başmabeyincisi Namık Paşazade
* Hüseyin Cemil Paşa
* Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa
* Müşir Fuat Paşa
* Cihan Harbî''nde Kafkas Cephesi''nde şehit olan Hüseyin Hüsnü Paşa
* Birinci Ordu Komutanı Ali İhsan Sabis Paşa
* Jandarma Genel Komutanı Ali Remzi Yiğitgüder Paşa
* Hava Kuvvetleri Komutanı Zeki Doğan Paşa
* Münakalat Vekili Yümni Üresin Paşa
* Yüksek Şura Üyesi Eşref Manas Paşa

Bilim adamları

* Kızılay ve Çocuk Esirgeme Kurumu''nun kurucularından Mehmet Ali Baba
* Sözlükçü, Yazar Hüseyin Kazım Kadri
* TTK Başkanlığı yapmış olan Hasan Cemil Çambel
* İktisat Profesörü Mustafa Zühtü İnhan
* Tıp Profesörü Neşet Ömer İrdelp
* Coğrafya Profesörü Faik Sabri Duran
* Psikoloji Profesörü Mustafa Sekip Tunç
* İTÜ Rektörü Mustafa İnan
* Tıp Profesörü M.Kemal Öke
* Eğitimci, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Hayrullah Örs
* Hukuk Profesörü Vasfi Raşit Seviğ
* Tıp Profesörü Besim Ömer Akalın
* Tıp Profesörü Niyazi İsmet Gözcü
* Fen Fakültesi Dekanı Hüseyin Hamit
* Rektörlük de yapmış olan Profesör Mustafa Hulki Erem
* Y.Müh., Rektör Suphi Kamil
* Ord. Prof .Dr. Burhanettin Toker
* Fizik Profesörü Salih Murat Uzdilek
* Ord.Prof.Dr. Fahri Arel
* Prof.Dr.Muzaffer Şevki
* Matematik Profesörü Dekan Kerim Erim
* Müzikolog Cevad Memduh Altar
* Tıp Profesörü ve Rektör Kazım İsmail Gürkan
* İktisat Profesörü Mehmet Ali Özeken
* Tarih Profesörü ve TTK Başkanı Enver Ziya Karal

Şairler yazarlar

* Şinasi
* Ziya Paşa
* Teodor Kasap
* Namık Kemal
* Güllü Agop
* Mehmet Emin Bey
* Ahmet Rasim
* Diran Kelekyan
* Mehmet Emin Yurdakul
* Rıza Tevfik
* Hüseyin Cahit Yalçın
* Ziya Gökalp
* Mithat Cemal Kuntay
* Ahmet Emin Yalman
* Reşad Nuri Güntekin
* Agah Sırrı Levent

Sanatçılar

* Şükrü Şenozan
* Ali Sami Boyar
* Nazmi Ziya Güran
* Namık İsmail
* Behzat Butak
* İ.Galip Arcan
* Ramiz Gökçe
* Nurullah Şevket Taşkıran
* Mesut Cemil Tel
* Mithat Fenmen
* Ayhan Işık
* Orhan Tanrıkulu
* Haluk Tezonar

Din adamları

* Şeyhülislam Musa Kazım Efendi
* Şeyhülislam İzzettin Efendi
* Şeyhülislam Hayri Efendi
* Berlin Sefareti Baş İmamı Mustafa Hafız Şükrü
* Sefaret İmamı Haşim Veli
* Müderris Mahmut Esad Efendi

Eğitimciler

* Muvaffak Benderli
* Yontov Garti
* Hikmet Gürtav
* Mehmet Ali Kırca
* Celal Öget
* Halit Sarıkaya
* Ali Teoman

Kaynak: www.gazetevatan.com

Bookmark and Share

İttihat ve Terakki Nasıl ve Neden Kuruldu


İttihat ve Terakki Neydi İttihatçılar Kimdi İttihat ve Terakki Nasıl Oluştu?

Osmanlı İmparatorluğu tarihinde 18. yüzyılın sonları ile 19. yüzyılın başlarında kuruluşunda İtalyan bir örgütü örnek alan İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin oluşum süreci 1800'lerin başından beri gelişen olaylar sonucu ile ilişkilidir. Yenilikçi ve gelenekçi mücedelesi bütün 18. yüzyıl boyunca devam etti. 3 Kasım 1839 tarihli Gülhane Hatt-ı Hümayunu ile başlayan devre; 1876–1878 yılları arasındaki I. Meşrutiyet Devri; 1878–1908 yılları arasında II.Abdülhamit'in istibdat devri ve 1908'den sonrasında ise II. Meşrutiyet Devri olarak devam etmiştir.

II. Mahmud döneminden itibaren başlayan Tanzimat ortamında yetişen Mithat Paşa, Namık Kemal gibi kişilerden oluşan bir grubun yapılan ıslahatları yeterli görmemeleri ve Osmanlı İmparatorluğu'nun kurtuluşu için meşruti idarenin getirilmesi yönündeki çabalarıyla 1876 Anayasası ilan edilmiştir. 1875 yılında dış borçlanmanın artması ve Osmanlı Devleti'nin mali açıdan iflas etmesi, Balkanlar'da Osmanlı alehtarı hareketlerin artması devletin durumunun gidişatının kötü olduğunu ve yeni önlemler alınması gerektiğini ortaya koymuştu. Mithat ve Hüseyin Avni Paşalar 30 Mayıs1876'da askeri bir darbe ile Sultan Abdülaziz'i tahttan indirerek yerine V. Murad'ı oturtmuşlardı. Ancak onun da sağlık problemlerinden dolayı tahtta kalması sakıncalı görülmüş ve II. Abdülhamid, Kanun–ı Esasi'yi ilan etmek şartıyla tahta çıkmıştı. Bir ferman anayasası olarak nitelendirilen Kanun–ı Esasi, meşruti idare öngörmekle beraber padişahın yetki ve idaresi anayasa hükmü kazanmıştı. Ancak 14 Şubat1878 tarihinde II. Abdülhamid, Kanun–ı Esasi’nin ilgili maddesi gereğince Osmanlı – Rus Savaşı’nı da gerekçe göstererek mebusanları dağıttı ve I.Meşrutiyet devri sona erdi. 1878 yılında Meclis–i Umumi'nin kapatılmasıyla Osmanlı Devleti’nde II.Abdülhamid'in yönetimi eline aldığı istibdad dönemi başladı. 1908 yılına kadar sürecek bu dönemde II.Abdülhamid iktidarı elinde bulundurmayı başarmış olsa da kendisine karşı olan oluşumlara engel olamadı. İşte bu oluşumların başında da İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türkler geliyordu.

19. yüzyılda Avrupa'da çeşitli ülkelerde ortaya çıkan radikal akımlardan etkilenen Osmanlı aydınları Jön Türkler, Abdülhamit rejimine muhalefet eden herkesi, ki buna Ermeniler ve Rumlar da dahil olmuştu, ulusçu eğilimleri ön plana çıkan bir grup oluşturmuşlardı. Önce sadece Türkler, daha sonra Türkler arasında sadece İttihatçılar için kullanılır bir terim oldu. I.Meşrutiyet için çalışan Namık Kemallerin kuşağına, gerekse II.Meşrutiyet için çalışanlarına Jön Türk denildiği halde, Türkiye’de Jön Türk deyince daha çok 1889'dan sonraki dönemde, II. Meşrutiyet için çaba gösterenler anlaşılmaktadır. İlk devrimci kuşak ise Türkiye’de daha çok Yeni Osmanlı'lar diye tanınmaktadır. Osmanlı Devleti’ndeki muhalif güçlerin birleşmesinden oluşan bu grubun hedeflerinin başında süregelen rejimin değişmesi yatıyordu. Bu zümre eğitimli kesimden oluşuyordu. 1892 yılında Abdülhamit cemiyetin varlığından haberdar olmuştu. Okul kumandanı Ali Saip Paşa görevinden alınmış, bu komployu önlemekle görevlendirilen askeri okullar müdürü Zeki Paşa iş başına getirilmişti. Birçok öğrenci sorguya çekilmiş, aralarında Abdullah Cevdet, Giritli Şefik ve Şerafettin Mağmumi'nin de bulunduğu bir kaçı tevkif edilmiş ve nihayet bu olayları protesto eden on dört öğrenci daha tutuklanmıştı. Komplocuların bu ilk dönemde fazla ciddiye alınmadıkları, Abdullah Cevdet'in bir süre sonra okula devam etmesine izin verilmesinden ve padişah aleyhine çalışmalarını sürdürmesinden anlaşılmaktadır.

Cemiyet 1892 yılında Ahmet Rıza Beyle ilişki kurulmuşsa da A.Rıza Bey hareketle pek alakadar olmamıştır. 1894 tarihinde ise; kendisi Paris'te bir anda, bir muhalif Türk kolonisinin oluştuğunu fark etmiştir. Ahmet Rıza Bey, Auguste Comte pozitivizmi ile Namık Kemal'in ütopik 'Osmanlı Milliyetçiliğini' birleştirmişti. Cemiyetin Paris başkanı oydu. Sıra cemiyetin yayın organını çıkarmaya gelmişti. İstanbul'daki merkezi örgüt, gazetenin adının İttihadı İslam olmasını istiyordu. Ahmet Rıza ise gazetenin sadece Müslümanların değil, Yahudi, Rum, Ermeni yani tüm Osmanlı'nın çıkarlarını gözeteceğinden, adının İttihat ve Terakki olmasında ısrar ediyordu. Doktor Nazım ise orta yolu buldu ; gazetenin adı Meşveret oldu ve ayda iki defa altı sayfa olarak çıkacak olan gazete 1 Aralık1895'te yayın hayatına başladı. İttihat ve Terakki'nin planları arasında, bazı yüksek düzeydeki kişilerin işbirliğinin sağlandığı belirtilerek, batıya güven verilmekteydi. İkinci olarak, düzenin korunması açısından hanedanın yıkılması değil de, ilerleme anlayışının yayılması istenmekte, “Düzen ve ilerleme” düsturuna bağlı bulunulduğu ve şiddet yoluyla elde edilecek ödünlerden nefret edildiği söylenmekteydi. Üçüncü olarak, belirli vilayet ya da milletler için değil, fakat tüm Osmanlılar için ıslahatın gerekli olduğu vurgulanmaktaydı. Dördüncü olarak, ilerlemenin gerekli olduğu savunulmakta, ama Osmanlı varlık koşullarının ve Doğu uygarlığının da özgünlüğünün korunması ve batıdan ancak bilimsel evriminin genel sonuçlarının özümsenerek alınması istenmekteydi. Beşinci olarak da, Osmanlı iktidarına karşı yapılan yabancı müdahalelere karşı olunduğu belirtilmekteydi.

1899 yılından sonra İngiltere, çeşitli yollardan yurt dışında kalan İttihat ve Terakki muhalefetini desteklemeye başladı. Yurtdışı muhalefet örgütlerinin güçlenmesi sonucu genel bir kongre toplanması kararı alındı. II.Abdülhamit'in eniştesi Damat Mahmut Paşa'nın oğlu Prens Sabahattin'nin bu örgütlere katılması ile muhalefet güçlenmişti. Sabahattin'e göre Osmanlı Devleti'nde yapılacak iş, meşrutiyetin ilanı ile bitmemektedir, çünkü Abdülhamit istibdadı, büyük ölçüde toplum şartlarının sonucudur. Bu şartlar değiştirilmezse, yeni bir istibdat kaçınılmaz olur. Meşrutiyetle birlikte istibdadın gerçekten kökünü kazıyabilmek için, devlet yönetiminde ademi merkeziyeti kurmak, kişilerde de şahsi teşebbüsü geliştirecek tedbirler almak gereklidir. Jön Türkler, II.Abdülhamid aleyhindeki çalışmalarına “hürriyet”i kurtarmakta olduklarını söyleyerek başlamışlardı. Prens Sabahattin, İttihat ve Terakki'nin kurucuları gibi, Osmanlı İmparatorluğu'nu kurtarma noktasından hareket ediyordu. ; fakat ona göre İmparatorluğun zaafını meydana getiren, bir tür hürriyetsizlikti. Her şeyin devlete bağlı olarak, devletin izniyle ya da devletin baskısıyla yapıldığı bir ülkede kişilerin kişisel yeteneklerini göstermesi mümkün değildi. Hatta, o ülkedeki çeşitli birimlerin, grupların da ülkeye bağlanması mümkün değildi. Yapılması gereken, Türkleri memuriyet tutkusundan kurtarmak, kabiliyetlerinin gelişmesini sağlamak ve imparatorluğun içindeki alt-din ve kültür gruplarına kendi kimliklerini geliştirecek siyasi imkanları tanımaktı. İttihat ve Terakki içinde belirmeye başlayan görüş ayrılıklarını gidermek ve bütün Jön Türkleri bir araya getirmek amacıyla Sabahattin ve Lütfullah Beylerin ortak bildirgesiyle 4 – 9 Şubat 1902 tarihinde Paris'te Birinci Jön Türk Kongresi toplandı. Kongrede tartışılan iki temel sorun; inkılabın sadece yayın yoluyla başarılamayacağı, aynı zamanda ihtilal metodunu da kullanmak gerekebileceği ve inkılabın başarılabilmesi için yabancı devletlerden destek almak gerekeceği idi. Tartışmalar sonucunda kongre o zamanın değimi ile “Müdaheleciler” ve “Ademi Müdaheleciler” diye iki gruba ayrıldı. Prens Sabahattin'nin yanında yer alan müdahelecilerin karşısında Ahmet Rıza Bey'in liderliğini yaptığı ademi müdaheleciler yer alıyordu. Ahmet Rıza Bey'in grubu esas İttihat ve Terakki Cemiyetini meydana getirecek ve giderek çoğunluğu kazanıp duruma egemen olacaktı. Müdahaleciler, Prens Sabahattin Beyin liderliğinde hemen Paris'te, Teşebbüsü Şahsî ve Ademi Merkeziyet Cemiyeti'ni kurdular. Adından da anlaşılacağı üzere, bu cemiyet liberal bir felsefeye sahip olup, “ademi merkeziyet” ve “tevsii mezuniyet” dediği, yerel yönetimlere ağırlık vermekteydi. Vilayet merkezindeki vali, mali ve adli amirler hükümet tarafından tayin edilecek, fakat vilayetin yönetimi, vali başkanlığında, yerel halkın seçtiği bir meclis tarafından yürütülecekti. Yerel memurlar vali tarafından ve “ırk nisbeti” gözetilerek tayin edilecekti.

Ahmet Rıza Bey liderliğindeki “Ademi Müdahaleciler” ise, İttihad ve Terakki adını değiştirerek yine Paris'te Osmanlı Terakki ve İttihad Cemiyeti'ni kurdular. İttihatçiler 1908'de başa gelene kadar özgürlükçü ve ulusçu, Alman, İngiltere ve Amerikan sisteminden daha çok Fransız sistemine yakın iken, diğer grup idare yetkilerinin genişletilmesi ve merkeziyetçilik üzerinde durmuşlardı. Meşrutiyet, İttihat ve Terakki'ye bağlı subayların baskısıyla ilan edilmişti, ama aslında görünüşte de olsa Meşrutiyet'i ilan eden yine de Sultan II.Abdülhamid idi. Dolayısıyla Meşrutiyet döneminin başında İttihat ve Terakki’yle arasında kendiliğinden zorunlu bir anlaşma doğmuştu. İttihat ve Terakki'nin denetleme iktidarı döneminde, cemiyet doğrudan ön plana çıkarak, siyasal iktidarı üzerine alamadı. İktidara dolaylı yollardan egemen olmaya, onu perde arkasında kalarak yönetmeye çaba harcadı. Bu karmaşık siyasal mekanizma, doğal olarak birçok siyasal sorunu da beraberinde getirdi.

Çok geçmeden İttihat ve Terakki'ye karşı olan muhalefet sertleşti, bunda İttihat ve Terakki'nin sert siyasetinin de rolü vardı. Ayrıca ittihatçılar Meşrutiyet'e ve vatana ihanet ettiğini düşündüğü siyasal kişiliklere karşı açıktan açığa siyasal tedhiş yöntemleri uygulamaktan da kaçınmıyordu. İttihat ve Terakki'nin egemenliği altında Mebusan'ın Kamil Paşa hükümetini düşürmesinden sonra kurulan Hilmi Paşa hükümeti sırasında da cemiyetle hükümet arasındaki çalkantılar azalacağına daha da arttı. Gerçektende 31 Mart Ayaklanması'na doğru siyasal çatışmanın serleştiği ve arttığı görülmektedir. 31 Mart ( yeni takvimle, 13 Nisan1909 ) olayı asker – softa bağlaşması aracılığıyla, muhalefetin yaptığı sonuçsuz kalmış bir hükümet darbesidir. İrticai bir faaliyet olarak görülen bu faaliyette, Almanya ve İngiltere’nin parmağı olduğu görüşü ortaya çıkmıştı. 31 Mart Olayı Ahrar Fırkası’nın da sonunu getirdi. Hatta 31 Mart Olayı'nda Prens Sabahattin Bey'in de kışkırtması olduğu iddiası ile tutuklanmış ise de sonra serbest bırakılmıştır.

II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesinden sonra Ahmet Tevfik Paşa hükümetinin düşürülmesi üzerine İttihat – Terakki'nin arzusu ve isteği doğrultusunda Hüseyin Hilmi Paşa sadrazamlığa getirildi. İttihatçılar bu hükümetten çok şey bekliyordu. Zira, isyan bastırılmış, muhalefet susturulmuş, İstanbul ve taşrada İttihat – Terakki'nin asker ve sivil kanadı duruma hakim görünüyordu. 31 Mart Ayaklanması'nın bastırılmasından sonra oluşan sıkı yönetimin sert tutumu nedeniyle İttihat ve Terakki2ye karşı muhalefet yapabilecek bir ortam kalmamıştı. Hatta ılımlı muhalefete karşı dahi bu sert tutumdan vazgeçilmiyordu. Bununla birlikte gerek meclis içinde ve gerekse dışında muhalefetin zamanla toparlanmaya başladığı görülmektedir. İttihat ve Terakki'nin tam olarak iktidarda olduğu dönemde 3 önemli şahsiyet vardır. Bunlar : Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa'dır. Osmanlı son dönem siyaseti bu üçlünün ekseninde dönmüş ve Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı'na da bu üç liderin faaliyetleriyle girmiştir. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin 1892lerden başlayıp 1918'e kadar resmen devam eden siyasi hayatı bu tarihten sonra da son bulmamıştır. Dönemin koşullarını iyi değerlendirememeleri, yönetimi ele geçirdikten sonra tecrübeli ve geniş açıyla bakabilen yöneticilerinin olmaması İttihat ve Terakki iktidarına başarı kazandıramamıştır. Bununla beraber zamanında ve doğru kararların alınamaması ve asker – bürokrat anlayışıyla iktidarın askeri kanadın elinde bulunması tam ve sağlıklı bir sivil yönetimin oluşmasını engellemiştir.

Bookmark and Share