Ekim 03, 2010

Osman Bey Osmanlı İmparatorluğunun Kurucusu



Osman Bey Osmanlı İmparatorluğunun Kurucusu Osman Gazi

Osman Bey Osman Gazi ya da I. Osman El Gazi '' Osmanlı Türkçesi Osman bin Ertuğrul 1258 Söğüt Anadolu Selçuklu Devleti ö. 1326 Söğüt Osmanlı İmparatorluğu. Osmanlı Türkleri'nin lideri Osmanlı İmparatorluğunun ve imparatorluğuna hükmeden hanedanlığın kurucusudur. Altı yüzyıl boyunca dünyanın hakim güçlerinden biri olacak olan imparatorluk onun ismine dayandırılarak adlandırılmış.

1299 yılında Anadolu Selçuklu Devletinin uçbeyi olmaktan çıkıp bağımsızlığını ilan etmiştir. Moğol istilalarından kaçan müslümanların beyliğine sığınması ile siyasi ve askeri gücü artmıştır. Çöküş döneminde olan antik Roma İmparatorluğunun doğu kolunun yerini zamanla Osmanlı İmparatorluğu almıştır.

1258 yılında Söğüt'te doğdu. Batı Anadolu da Söğüd Ovası ile Domaniç Yaylasında yaşayan Kayı Aşiretinin Beyi Ertuğrul'un oğlu olan Osman Gazi 1258 yılında Söğüt'te doğmuştur. 15-16 yaşlarından itibaren kılıcı cengaver biri olarak tanınan Osman Gazi gücü, cesurluğu ve yakışıklılığıyla nam salmış bir yiğit olarak tanınmıştır. Osman Gazi, 19 yaşındayken şeyhliğini kalbinde taşıdığı Şeyh Edebali'ye misafir olduğu bir gece gördüğü rüyayı sabah uyandığında Şeyh Edebali'ye anlatıp tabir ettirmiş ve rüyasının anlamının gelecekte hükümdar olacağına işaret olduğunu öğrenmiştir. Aynı rüya sonucunda Edebali'nin kızı Malhun Hatun ile evleneceği müjdelenen Osman Gazi 19 yaşındayken Malhun Hatun ile evlenmiştir. Bu evlilikten iki oğlu olmuş, büyüğüne Selçuk Alaeddin küçüğüne de Orhan adını vermiştir. 1281 yılında babası Ertuğrul'u kaybeden Osman Gazi babasının vefatından sonra Osman Kayı Aşiretine Bey olmuştur. Osman Gazi'nin ilk fethettiği kale İnegöl yakınlarındaki Kulaca Hisardır. Daha sonra Karacahisarı da fethettiği yerler arasına ekleyen Osman Gazi birçok şavaştan galibiyet sonucuyla çıkmış ve tüm Anadolu da cengaverliğiyle büyük nam salmıştır. Osman Gazi'nin varlığından rahatsız olan yüzde dost, içte düşman Bilecik tekfuru Yarhisar tekfurunun kızı ile evlendireceği oğlunun düğününe Osman Gazi'yi de çağırarak ona pusu kurup öldürmeyi amaçlamıştır. Fakat Osman Gazi'nin dostu olan Harmankayası tekfuru bu tuzağı Osman Gazi'ye haber vererek tuzağa düşmemesini sağlamıştır. Düğüne iki katar öküz yükü hediye gönderen Osman Gazi hediye kilimlerin altına kendi adamlarını saklamış ve bu hediyeler kaleye girer girmez cengaverler düğün meydanında kılıçlarını kuşanarak harbe başlamıştır. Ayrıca düğüne eşlerimiz diye götürülenler de kadın kıyafeti giydirilen cengaverler olarak harbe dahil olmuşlardır. Harp başlayınca Osman Gazi eşiyle birlikte atına binerek kaçmıştır. Bileciği de fethettiği topraklar arasına katan Osman Gazi fetihi ''oyun içinde oyun'' diye adlandırmıştır. Harp sonunda Bilecik tekfuru öldürülmüş Yarhisar tekfurunun kızı olan gelin ise Türkler'in eline geçerek Osman Bey'in oğlu Orhan Bey ile evlenmiştir. 1299 yılında Osman Gazi Anadolu'nun diğer Türk hanedanları arasında istiklalini ilan ederek Osmanlı Devleti'ni kurmuştur. Bu tarihten sonra 27 yıl daha yaşayan ve İzmit, Adranos, Kestel, İmralı, Akhisar, Lefke, Tekfurpınarı, Yenikale, Yanıkcahisar, Mudanya, Karamürsel, Bursa gibi bölgeleride topraklarına katarak Osmanlı Devleti'nin büyümesine zemin hazırlayan Osman Bey 1326 yılında vefat etmiştir. Kulacahisar ve Karacahisar'ı alınca Selçuklu Sultanı II Gıyaseddin Mesud I. Osman' ı ödüllendirdi. 1299 yılında İnegöl'ü alması Osmanlı Devleti'nin kuruluşu olarak kabul edilir. 1302 yılında, ilk kez Bizans İmparatorluğu ordusuyla Koyunhisar Savaşı yapıldı. Bu savaşı Osmanlılar kazandı. Yapılan savaşlardan sonra 1315 yılında Bursa'yı kuşattı. Savaş sırasında hastalandı. 1324 yılında, devlet işlerini oğlu I. Orhan'a bıraktı. Ancak padişahlığı fiilen devam etti. 1326 yılında nikris hastalığı yüzünden, hayatını kaybetti.

Mart 14, 2010

Karacaoğlan


Halk Ozanı Karacaoğlan Kimdir Nasıl Yaşamıştır

Karacaoğlan 17. Yüzyıl da yaşadığı sanılıyor. Yaşamı üzerine tam ve kesin bir bilgi yoktur. Nereli olduğu üzerine değişik görüşler ileri sürülmektedir. Şiirlerinden anlaşıldığı üzere Çukurava da doğup yörenin Türkmen Aşiretleri arasında yaşadığı anlaşılmaktadır. Adı bazı kaynaklar da İsmail, kendi şiirlerinden bazılarında ise Halil ve Hasan olarak geçer.

Yaşamının büyük bir bölümünü Çukurova Kahramanmaraş ve Gaziantep yörelerinde geçirdi.
Bazı şiirlerinde Bursa ve İstanbul'da da yaşadığı anlaşılmaktadır. Doğum yeri bilinmediği gibi ölüm yeride kesin olarak bilinmemektedir. Şiirlerinden çok uzun yaşadığı anlaşılmaktadır. Son yapılan araştırmalara göre ise mezarının İçel'in Mut ilçesinin Çukur köyündeki Karacaoğlan Tepesi denilen yerde olduğu sanılmaktadır.

Karacaoğlan şiirleri aşk ve doğa üzerine kuruludur. Gurbet, sıla özlemi, ayrılık ve ölüm şiirlerinde en çok değindiği konulardır. Şiirlerinde adları sık sık geçen Elif ve Zeynep adlı kadınların gönül verdiği kadınlar olduğu sanılmaktadır. Yaşadıklarını, duygularını, düşüncelerini içten ve gerçekçi bir şiir yapısında anlatır. Şiirlerinde sık sık doğa benzetmeleri kullanılır. Karacaoğlan Türk aşık edebiyatına yeni bir söyleyiş biçimi getirdi. Şiirlerinde yalın ve temiz Türkçe kullanır. Bu açıdan kendisinden sonra gelen pek çok ozanı etkilemiştir. Bu olumlu etkiler günümüz Türk şiirine kadar uzanır. Karacaoğlanın bir çok şiiri bestelenmiştir.

Karacaoğlan Elif Elif Şiiri

Elif

İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Deli gönül Abdal olmuş
Gezer Elif Elif diye

Elif'in uğru nakışlı
Yavru balaban bakışlı
Yayla çiçeği kokuşlu
Kokar Elif Elif diye

Elif kaşlarını çatar
Gamzesi bağrıma batar
Ak elleri kalem tutar
Yazar elif elif diye

Evlerinin önü çardak
Elif'in elinde bardak
Sanki yeşil başlı ördek
Yüzer Elif Elif diye

Karacaoğlan eğmelerin
Gönül sevmez değmelerin
İliklenmiş düğmelerin
Çözer Elif Elif diye


Bookmark and Share

Ocak 03, 2010

Dadaloğlu


Dadaloğlu hayatı Dadaloğlu Kimdir Dadaloğlu Ne Zaman ve Nasıl Yaşadı

Dadaloğlu Osmanlı Devleti'nin Anadolu Türkmenlerini iskân politikasına tepki olarak doğmuş isyanlarda yer aldığı anlaşılan tanınmış bir Halk ozanıdır. 18. Yüzyıl'ın son çeyreğinde doğup 19. Yüzyıl'ın ortalarında öldüğü bilinmektedir. Doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bir bilgi olmamakla beraber eldeki kaynaklar 1785-1868 tarihlerini göstermektedir. Dadaloğlu, Güney illerinde dolaşan ve Toros dağlarında Kozan, Erzin, Payas yörelerinde yaşayan göçebe Türkmenler'in Avşar boyundandır.

Yaşamı hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımız Dadaloğlu’nun şiirleri yazılı kaynaklar aracılığıyla değil, sözlü gelenek sayesinde bugüne ulaşmıştır. Asıl adı Veli olan ve Türkmen Avşar aşıklarının önde gelenlerinden biri olan Dadaloğlu, Kul Mustafa mahlasını da kullanan Aşık Musa’nın oğludur. Az da olsa eğitim almıştır. Daha çok Gavurdağı ve Ahır Dağı yörelerinde yaşadı. Çukurova'yı, Toroslar'ı, Orta Anadolu'yu dolaştı. Şiirlerinde göçerlik koşullarını, döneminde orta Anadolu’da hüküm süren aşiret kavgaları ve aşiretlerin Osmanlı Devleti ile savaşlarını duru ve yalın bir dille yansıttı. Dili Anadolu Türkmen boylarının kullandığı halk Türkçesiydi. Dadaloğlu Anadolu'nun halk şiiri geleneğine damgasını vurmuş en önemli sanatçılardan biri olmuştur.

Osmanlı Devleti'nin göçebe olan Avşar, Karsantı, Sırkıntı, Bozdoğan, Kırıntı, Berber, Menemenci gibi Türkmen aşiretlerini yerleşik hayata geçirmek için verdiği uğraş, yer yer başkaldırılara ve çatışmalara neden olmuştur. Dadaloğlu'nun şiirleri, yerleşik yaşama geçmek istemeyen Türkmen aşiretlerinin çığlığı ve sözlü tarihi sayılabilir.

Dadaloğlu, asıl ününü kavga türküleri ile yaptı ama duygu ve aşk konularını da aynı başarıyla işledi. Yüz kadar şiiri sözlü kaynaklardan derlenerek günümüze ulaştı. Bu derlemeleri Cahit Öztelli, Taha Toros, Haşim Nezihi Okay, Ahmet Z. Özdemir ile Saim Sakaoğlu yayınladı. Diğer 19. Yüzyıl halk ozanlarından iki noktada ayrılır. Kent yaşamından uzak kaldığı için şiirlerinde hep göçerlik ortamını yansıttı. Diğer yandan yine kentte bulunmayışı nedeniyle çağdaşı halk ozanlarında sık rastlanan divan şiirine yakınlık onda hiç görülmez. Karacaoğlan'ın aşk ve doğa şiirlerindeki üstün yeteneği ile, Köroğlu'nun yiğit ve kavgacı anlatımını birleştirir.

Muharrem Ertaş ve Neşet Ertaş Dadaloğlu'nun eserlerinden faydalanmışlardır. Biter Kırşehir' in Gülleri Biter adlı türkünün söz yazarı olması, mezarının Kaman' da bulunduğunun bir ispatıdır.

Bookmark and Share

Aralık 29, 2009

Köroğlu Efsanesi


Köroğlu Kimdir Köroğlu Nerede Ne Zaman Yaşamıştır Köroğlu Neden Dağa Çıktı Eşkiya Oldu Köroğlu'nun Hayatı Köroğlu Efsanesi Köroğlu Destanı

Köroğlu veya asıl adıyla Ali Ruşen 16. Yüzyıl da Anadolu, Bolu'da yaşamış bir halk ozanıdır. Köroğlu (16. Yüzyıl) Halk şairlerimiz içerisinde kavganın, özgürlüğün sembolü. Doğum, ölüm tarihleri bilinmeyen, bir eski efsane kahramanı olan Köroğlu'nun adını alan bir şairimizdir. Bu şairin, III. Murat zamanında (1574-1595) Osmanlı ordusuyla İran savaşlarına katıldığı (1578-1584) bilinmektedir. Bolu Beyi'nden babasının intikamını almak üzere dağlara çıkan, yiğitlik ve iyilikseverliği destanlaşan eşkiya Köroğlu ile şair Köroğlu halk zihninde kaynaşmış durumdadır. Köroğlu; halk şairlerimiz içerisinde kavganın ve özgürlüğün sembolüdür. Şiirlerinde coşkun bir seslenişle yiğitlik, dostluk, aşk, doğa sevgisi çok sade bir dille anlatılır. Bu şiirler, hikayeci aşıkların nesirle anlatılan hikayeleri arasına serpiştirilmiştir. Yirmi dördü bulan bu hikayeler, Türk'lük dünyasına yayılan bir Köroğlu destanının doğuşunu hazırlamıştır. Köroğlu; yiğit, adaletli, inançla dolu ideal bir Türk'tür. Köroğlu destanımız ise Anadolu Türk’lüğünün yüreğinde yaşayan tutkularla, isteklerin, değerlerle inançların sembolüdür. Bu destana göre Köroğlu'nun asıl adı Ruşen Ali'dir. Babası Yusuf, Bolu Beyi'nin seyisidir. At meraklısı olan Bolu Beyi, seyisi Yusuf'u cins bir at almaya gönderir; fakat Yusuf'un getirdiği tayı beğenmez, adamın gözlerine mil çektirir. Yusuf tayı ve oğlunu alıp memleketten çıkar. Ruşen Ali, babasının tarif ettiği tarzda, tayı karanlık bir ahırda besler, tay belli bir zaman sonra kanatlanır, eşsiz bir küheylan olur. Yusuf ile Ruşen Ali, Aras ırmağına gider, orada Bingöl'den inecek olan üç sihirli köpüğü beklerler. Yusuf, köpükleri içince, tekrar görmeye başlayacak, gençleşecek ve Bolu Beyi'nden intikamını alacaktır. Fakat, Ruşen Ali köpükleri kendisi içer, babasına köpüksüz su verir. Yusuf buna bir yandan üzülür, bir yandan da, oğlu intikamını alacak bir yiğit olacağı için sevinir. Bu sihirli üç köpükten biri Köroğlu'na ebedi hayat, biri yiğitlik, biri de şairlik sağlar. Yusuf, oğluna intikamını almasını tavsiye ettikten sonra ölür. Ruşen Ali Kır-At'ı ile birlikte dağa çıkar. Köroğlu diye ün alır, bir derebeyi gibi yaşamaya başlar, her savaşta üstün gelir; bezirganlardan, beylerden, paşalardan aldıklarını yoksullara dağıtır. Delik demir (tüfek) icat olunup da eski yiğitlik gelenekleri bozulunca, arkadaşlarına dağılmalarını tavsiye eder, "sır olur", Kırklar'a karışır.

Aşağıdaki tanınmış dizeleri yazılmıştır:

Benden selâm olsun Bolu Beyi’ne
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
At Kişnemesinden, kalkan sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir

Düşman geldi tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Tüfek icat oldu mertlik bozuldu
Eğri kılıç kında paslanmalıdır.

Köroğlu düşer mi eski şanından
Ayırır çoğunu er meydanından
Kırat köpüğünden düşman kanından
Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır

Bu destan Yaşar Kemal'in Üç Anadolu Efsanesi yapıtında günümüz yazın edebiyatına aktarılmıştır.

Bookmark and Share

Aralık 28, 2009

Yunus Emre


Yunus Emre Kimdir Yunus Emre Ne Zaman Yaşadı Yunus Emre Nasıl Yaşadı Yunus Emre Nereleri Dolaştı Yunus Emre'nin Hayatı

Tarihi hayatı ve şahsiyeti hakkında pek az şey bilinen Yunus Emre, Anadolu Selçuklu Devleti'nin dağılmaya ve Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde küçük-büyük Türk Beylikleri'nin kurulmaya başladığı 13. yy ortalarından Osmanlı Beyliği'nin filizlenmeye başladığı 14. yy'ın ilk çeyreğinde Orta Anadolu havzasında doğup yaşamış bir Türkmen hocası, şair bir erendir. Yunus Emre uzun bir süre Hacı Bektaş-i Veli Dergahında çile doldurmuş ve dergaha hizmet etmiştir. Yunus'un yaşadığı yıllar, Anadolu Türk’lüğünün Moğol akın ve yağmalarıyla, iç kavga ve çekişmelerle, siyasi otorite zayıflığıyla, dahası kıtlık ve kuraklıklarla perişan olduğu yıllardır.13. yy'ın ikinci yarısı, sadece siyasi çekişmelerin değil, çeşitli gayrisünni mezhep ve inançların, batıni ve mutezili görüşlerin de yoğun bir şekilde yayılmaya başladığı bir zamandır. İşte böyle bir ortamda, Mevlana Celaleddin-i Rumi, Hacı Bektaş-i Veli, Ahi Evran-i Veli, Ahmed Fakih gibi ilim ve irfan kutuplarıyla birlikte Yunus Emre, Allah sevgisini, aşk ve güzel ahlakla ilgili düşüncelerini, her türlü batıl inanca karşı, gerçek İslam tasavvufunu işleyerek Türk-İslam birliğinin oluşmasında önemli vazifeler yapmıştır. Yunus Emre, "Risalet-ün Nushiyye" adlı mesnevisinin sonunda verdiği;

Söze tarih yedi yüz yediydi
Yunus canı bu yolda fidiyidi

beytinden anlaşıldığı kadarıyla H. 707 (M. 1307-8) tarihlerinde hayattadır. Yine, Adnan Erzi tarafından Bayezıd Devlet Kütüphanesi'nde bulunan 7912 numaralı yazmada şu ifadelere rastlanmaktadır:

Vefat-ı Yunus Emre
Müddet-i 'Ömr 82
Sene 720

Bu belgeden anlaşılacağı üzere, Yunus Emre, H. 648 (M. 1240-1) yılında doğmuş, 82 yıllık bir dünya hayatından sonra H. 720 (M. 1320-1) yılında ölmüştür.

Doğduğu yer konusundaki tartışmalar Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy ile Karaman üzerinde yoğunlaşmaktadır. Menakıpnamelerle şiirlerinden çıkarılan bilgilere göre Babalılardan Taptuk Emre'nin dervişidir. Hacı Bektaş-i Veli ile ilgisi Vilayetname'den kaynaklanmaktadır. Yine şiirlerinden tasavvuf yolunu seçtiği, iyi bir öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır. Anadolu kentlerini dolaştığı, Azerbaycan ve Şam'a gittiği, Mevlana'yla görüştüğü de bu bilgiler arasındadır.

Bookmark and Share

Aralık 25, 2009

Aşık Veysel Şatıroğlu


Aşık Veysel Şatıroğlu Kimdir Ne Zaman Doğdu Ne Zaman Öldü Aşık Veysel Nasıl Gözlerini Kaybetti Nasıl Saz Çalmaya Başladı

Veysel Şatıroğlu veya bilinen adıyla Aşık Veysel (d. 25 Ekim 1894, Şarkışla, Sivas - ö. 21 Mart 1973), Türk halk ozanı.

Sivas ili Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde çiftçi bir ailenin çocuğu olarak doğan Aşık Veysel, 7 yaşında geçirdiği çiçek hastalığı sonucunda sol gözünü, bir talihsizlik sonucuyla da sağ gözünü kaybetti. Babasının, Aşık Veysel'e oyalanması için aldığı sazla önce başka ozanların türkülerini çalmaya başladı.1933 yılında tanıştığı Ahmet Kutsi Tecer'in teşvikleriyle kendi sözlerini yazıp söylemeye başladı.

Aşık geleneğinin son büyük temsilcilerinden olan Aşık Veysel, bir dönem yurdu dolaşarak Köy Enstitüleri'nde saz hocalığı yaptı. 1970'li yıllarda Hümeyra, Fikret Kızılok, Esin Afşar gibi bazı müzisyenler Aşık Veysel'in deyişlerini düzenleyerek yaygınlaşmasını sağladı. Şarkışla'da her yıl adına şenlikler yapılır.

Eserlerinde Türkçesi yalındır. Dili ustalıkla kullanır. Yöntemi gösterişsiz ve nerdeyse kusursuzdur. Yaşama sevinciyle hüzün, iyimserlikle umutsuzluk şiirlerinde iç içeydi. Doğa, toplumsal olaylar, din ve siyasete ince eleştiriler yönelttiği şiirleri de var. Şiirleri, Deyişler (1944), Sazımdan Sesler (1950), Dostlar Beni Hatırlasın (1970) isimli kitaplarında toplandı. Ölümünden sonra Bütün Şiirleri (1984) adıyla eserleri tekrar yayınlandı.

Bookmark and Share